Arkana Yaslan ve Dinlemeye Devam Et: Yapay Zeka, Müziği Ne Yönde Dönüştürüyor?
Bundan 150 yıl önce müziği kaydedemiyorken şimdi yapay zeka bizim yerimize bestecilik yapıyor.
Müzik her zaman bizimle birlikteydi. Fakat herhangi bir zamanda herhangi bir yerde icra edilen bir müzik eserini dinlemeye başlayabilmemizin üzerinden hepi topu 140-150 yıl geçti
.
Edison’un fonograf icadı sayesinde bu şansı elde edebildik ama başlangıçta Edison bile müziğin bir kaynaktan diğerine taşınabileceğine pek ihtimal vermiyordu. Fonograf radyoyu, radyo plağı, plak kaseti, kaset CD’yi ve CD de önce MP3’ü sonra streaming’i doğurdu.
Fiziksel formatların tamamında yerimizden kalkıp CD’yi değiştirmek, plağın diğer yüzünü çevirmek ya da kaseti değiştirmek zorundaydık. Yasal ve yasadışı MP3 ise düşen ses kalitesi karşılığında bize uzun süre kesintisiz müzik dinleme fırsatı tanıdı. Fena bir anlaşma değil gibi duruyordu. Ancak araçlar değiştikçe, teknolojiyi geliştiren insanlık değil, müziğin kendisi yoruldu ve yıprandı.
Yetmedi, yasadışı dinleme imtihanından geçip dibe vurmak zorunda kaldı. Sonra iPod biraz yasal dinleme yolunu açtı ama yirminci yaşını görmeden yitip gitti.
Tüm bunların ardından pek de tesadüf eseri diyemeyeceğimiz bir şey oldu, The Pirate Bay’in memleketi İsveç’ten Spotify çıktı. Müziği dünyanın her yerine taşınabilir bir hale getiren, aylık abonelik ücretleriyle dilediğimiz kadar parça dinleyebileceğimiz bir müzik kutusu. İnternet bağlantısı yeterli. Müzik dinlemek için yerimizden kalkıp plağın bir yüzünü çevirmeye, CD’yi değiştirmeye ya da dakikalarca bir albümün inmesini beklemeye gerek kalmıyordu artık.
“Bizim tek rakibimiz sıkılma hissi”
Spotify, başından itibaren kendini bir müzik servisi olarak konumlandırdı. Bunu yaparken de ne iTunes’u, ne YouTube’u ne de başka endüstri liderlerini rakip olarak gördü.
Spotify’ın rakibi insanın içine düştüğü can sıkıntısı haliydi. Can sıkıntısından ise müzikle kurtulabilirdik ve ihtiyacımız olan tek şey kesintisiz müzikti. Sonunu göremediğimiz ve “modumuza uygun” çalma listeleri de, sonsuza kadar çalmaya devam eden sanatçı/tür radyoları da, ışık hızıyla şarkıları çalmak üzere tasarlanmış olan teknik altyapıları da buna göre tasarlandı.
Burada Liz Pelly’nin detaylı bir şekilde Spotify’ın yolculuğunu incelediği “Mood Machine: The Rise of Spotify and the Cost of the Perfect Playlist” kitabını şiddetle öneririm. Dinlemek kolaylaştıkça, müziğin nasıl arka plana itildiğini anlamak için çok önemli bir kaynak.
Tıpkı tüm dijital platformlar gibi streaming platformlarının da başarısı, kullanılma süresi ve kullanıcı sayısı üzerinden ölçülüyor. Bu nedenle Spotify, müziği zahmetsiz ve kesintisiz bir şekilde dinlenebilir kılmalıydı. Hatta biz arkamıza yaslanmalı ya da işimize bakmalıydık, müzik ise devam etmeliydi.
Ancak sonra oyuna biri daha dahil oldu: Yapay zeka!
Müziğimiz yapay zekaya emanet
Yapay zekanın müzikteki kullanımı, önce “sıfırdan” parça üretimleriyle başladı. Suno gibi yapay zeka araçlarının son kullanıcıya ulaşmasıyla birlikte bir viraj çok hızlı dönüldü: Artık ne dinlemek istiyorsak onu prompt’lar aracılığıyla tarif ediyoruz ve birkaç dakika içinde bu parçaları dinlemeye başlayabiliyoruz.
Bu araçlar sayesinde üretilen müziklerin sessiz bir şekilde platformları istila etmeye başladığına şahit olduğumuzda şaşırdık elbette ama sonuçları da tatmin edici düzeydeydi, parçalar hiç fena değildi. Parçaları yapan kullanıcılar da çoğunlukla “ruh halimize” veya “ne yaptığımıza” odaklanan listelerle derleyip toplayarak bize sundu yaptıkları parçaları. “Arkamıza yaslanıp” dinleyebileceğimiz yeni müzikler…
Bir kafede oturup çalışırken dinleyebileceğimiz ya da pazar sabahı kahvemizde bize eşlik edebilecek milyonlarca parça var artık. Yenileri de her geçen gün ekleniyor.
Spotify’ın rakiplerinden biri olan Deezer’ın Ipsos ile birlikte yaptığı araştırmaya göre 2025 yılında platforma her gün 50 bin yeni yapay zeka parça ekleniyor. Bu, bir günde Deezer platformuna yüklenen parçaların %34’ünü oluşturuyor. Öte yandan, aynı araştırma sırasında yapılan bir çalışmaya göre kendisine 3 parça dinletilen dinleyicilerin %97’si hangi parçanın yapay zeka ile üretildiğini tespit dahi edememiş.
Müzikle kurduğumuz organik bağın azaldığını söylemek için çok net bir kanıt bu. Yapay zeka artık o kadar iyi bir şekilde müziği taklit ediyor ki, sıradan bir dinleyici tespit etmekte başarılı olamıyor.
Hayal gücümüz sayesinde yapay zeka ve müziği farklı şekillerde de buluşturmayı başardık. Sözgelimi bir rap parçayı 1960’lar swing düzenlemesiyle dinleyebildiğimiz ya da Sibel Can’ın Padişah’ını “opera” versiyonuyla dinleyebildiğimiz melez bir üretim metodu (AI cover) ortaya çıktı.
Sibel Can’ın 80 kişilik bir filarmoni orkestrası ve nereden baksanız 30 kişilik bir koroyla aynı sahneyi paylaşarak Padişah’ı seslendirmesine artık gerek yok. Bu devirde de hala “Kimse sultan değil, hükümdar değil, bezirgan değil” ancak en nihayetinde hepimiz müzik üreticisiyiz. Bu trendin ne kadar süreceği meçhul. Üstelik, eser sahiplerine telif ödenip ödenmediği konusuyla ilgili de bir bilgi yok. Hiçbir cover eserin metadatası bulunmuyor.
Endüstri paydaşları direniyor, dinleyici alternatif öneriyor
Son kullanıcı müzik yaratmak için yapay zekayı pekala etkili bir şekilde kullanıyor gibi görünüyor. Ancak müzik endüstrisi, yapay zekayı üretim süreçlerine dahil etmek için oldukça temkinli davranıyor.
2024 yılında Tracklib tarafından yapılan bir araştırmanın sonuçlarına göre sektör paydaşlarının yalnızca %25’i üretim süreçlerinde yapay zekayı doğrudan kullanıyor. Endüstrinin profesyonelleri tarafından bir parçanın tamamının yapay zeka aracıyla oluşturulma oranı ise yalnızca %3.
Dinleyici için de durum çok kafa karıştırıcı bir noktaya gelmiş durumda. Deezer ve Ipsos araştırmasının en belirgin sonucu, araştırmaya katılanların tamamının hemfikir olduğu bir konu: Yapay zekayla üretilen müzik eseri etiketlenmeli. Mozart’ı, Çaykovski’yi ve hatta Ravel’i bile canlı dinlemek için çok şanslı bir azınlığın içinde yer alması gereken insanlığın, müziği bulunduğu şartlara göre dönüştürme çabası, besteciliği de yorumculuğu da dinleyiciliği de geri dönülmez değişimlere zorluyor.
Öte yandan, dinleyicilerin hala fiziksel formatlara sahip çıktığını da belirtelim. Yapay zekanın etkisini çok net bir şekilde gösterdiği ve endüstriyi yerinden salladığı 2024 yılında, 20 yıl sonra ilk kez fiziksel albüm satışları yükselişe geçti. Bu verinin 2025 yılında nasıl güncelleneceği ise, organik müzik dinleme deneyiminin (ve arkamıza yaslanarak dinlediğimiz müziğin) kaderini belirleyen en önemli etkenlerden olacak.






