Hoş geldin yeni sorunlar: Türkiye'nin 5G Tercihi
Çin maliyeti, ABD baskısı ve kayıp fırsatlar arasında 5G kararı
Türkiye'nin yakın zamanda gerçekleştirmeyi planladığı 5G ihalesi, ülkenin telekomünikasyon altyapısında önemli bir dönüm noktası olacak. Bu ihalenin, mevcut 10-12 milyar dolarlık kurulu yatırıma ek olarak, bir o kadar daha yeni yatırım yapılacağı tahmin ediliyor. Ancak, Türkiye'de telekom operatörlerinin altyapısında hâlihazırda büyük ölçüde Huawei ürünleri kullanılması ve yaklaşan 5G ihalesinde de maliyet avantajları nedeniyle Huawei ve ZTE gibi Çinli firmaları tercih etme ihtimali, Trump faktörünü de dikkate alınca endişelenmemize sebep oluyor. Huawei ile ilgili yaşananları tekrar hatırlamakta fayda var.
Huawei'nin Kökenleri
Huawei, 1987 yılında Çin'in güneyinde Shenzhen Özel Ekonomik Bölgesi'nde (SEZ) kuruldu. Şirketin ilk ofisi, South Sea Oil tarafından inşa edilen bir konut binasındaydı. Huawei'nin kurucusu Ren Zhengfei'nin askeri geçmişi, şirketin uluslararası güvenilirliği konusundaki tartışmaların temelini oluşturuyor. Ren 1968'de üniversiteden mezun olduktan sonra, askeriyenin Guizhou'da gizli bir birimi olan Base 011'de çalışmaya başlar. Burası, o dönemde uçak üreten gizli bir askeri fabrika. 1974 yılında Xi'an'daki Xi'an Enstrüman Fabrikası'nda eğitim almak üzere transfer edilir. Daha sonra Halk Kurtuluş Ordusu'nun (PLA) Mühendislik Kolordusu'nun bir parçası olarak Liaoyang'a gönderilir ve burada naylon ve polyester fabrikası kurar. Ren Zhengfei, 1978 yılında Çin Komünist Partisi'ne katılır ve "Mühendis" rütbesine terfi eder. Ancak, askeri kariyeri 1982 yılında Deng Xiaoping'in PLA Mühendislik Kolordusu'nu dağıttığını duyurmasıyla aniden sona erer. Eylül 1982'de Çin Komünist Partisi'nin On İkinci Ulusal Kongresi'ne katılması da dikkat çekici bir detaydır. Ren'in bu askeri geçmişi, daha sonra Huawei'nin Çin hükümetiyle olan bağlarına dair soruların kaynağı olarak görüldü ve şirketin "günahı" olarak yorumlandı. Ren bu konulardaki sorulara hiçbir zaman net ve tatmin edici cevaplar da vermedi.
Fikri Mülkiyet İhlalleri
Huawei'nin geçmişinde, uluslararası güvenilirliği konusundaki endişeleri artıran bazı olaylar da yaşandı. Örneğin, 2003 yılında ABD'li telekomünikasyon devi Cisco, Huawei'ye karşı fikri mülkiyet ihlali suçlamasıyla dava açtı. Cisco, Huawei'nin router'larında Cisco'nun kaynak kodunu kullandığını iddia etti. Kanıt olarak da kendi kaynak kodunda olan hataların olduğu gibi Huawei router'larda da bulunduğunu mahkemeye sundu. Huawei, bu zorlu süreçte Cisco'nun rakibi 3Com ile ortak şirket kurarak yasal koruma elde etti. Dava, 2004 yılında mali şartları açıklanmadan yapılan bir anlaşmayla sonuçlandı. Yani aslında Huawei durumu kabul etti ve Cisco'ya tazminat ödedi. Tabi 3Com ortaklığı olmasa idi bu mahkeme çok daha farklı sonuçlanabilirdi. Çin pazarı o yıllarda "vahşi ve kanunsuz"du. Fikri mülkiyet hakları pek de önemsenmiyordu. Kim bilir bu alışkanlık hâlâ devam ediyordur.
İpler Kopuyor
Donald Trump ilk başkanlık döneminde Huawei'yi ABD'nin "ulusal güvenlik tehdidi" listesine aldı. ABD hükümeti, Huawei ürünlerinin Çin hükümeti tarafından casusluk faaliyetleri için kullanılabileceğinden endişe ediyordu. Bu endişe, özellikle Çin Ulusal İstihbarat Yasası'nın 7. maddesine dayanıyordu. Bu maddeye göre tüm vatandaşlar ve kuruluşlar devlet güvenliği organları gibi hareket etmek zorundaydı. Ayrıca Huawei'nin 5G teknolojisinde lider konumda olması ve bu alana yaptığı büyük yatırımlar, ABD için stratejik bir endişe kaynağıydı. 2018'de Huawei kurucusu Ren'in kızı Meng Wanzhou'nun ABD'nin isteği ile Kanada'da tutuklanması konuyu daha geniş çevreye yaymış oldu. Meng'e yöneltilen suçlamalar İran ile yapılan ticaret ilişkilerine dayanıyordu. Meng bir süre sonra kefalet ile salıverildi.
Sadece ABD Değil
NATO ve Avrupa Birliği de ABD'nin izinden giderek Huawei'yi "yüksek riskli tedarikçi" kategorisine aldı. Bu aslında doğrudan bir yasak olmasa da dolaylı bir baskı âracı oldu. Almanya, Fransa ve Hollanda gibi birçok AB ülkesi, Huawei kullanımını çekirdek şebekede yasakladı. NATO da ihalelere Huawei ve ZTE ekipmanlarını kullanan operatörleri tedarikçi olarak davet etmeyeceklerini açıkladı.
Peki Bizde Durumlar Nasıl?
Dönemin ABD Dışişleri Bakanı Mike Pompeo, Huawei ürünlerinin kullanımı durdurulmazsa ABD'nin Türkiye ile askeri işbirliği yapamayacağını, bu ürünlerin ABD askerleri için tehdit oluşturduğunu belirtmişti. ABD, Huawei ve ZTE ürünlerini sadece kendi ülkesinde yasaklamakla kalmamış, müttefiklerine de bu ürünlere yatırımı bırakmaları için yoğun baskı uyguladı, özellikle 5G konusunda. Türkiye'deki operatörler de bunu dikkate alarak çekirdek ağda alternatiflere yöneldi.
Türkiye'nin vereceği yeni lisanslara kurulacak 5G şebekeleri için Huawei ekipmanlarına yatırım yapması hâlinde ABD bunu "jeopolitik bir kırmızı çizgi" olarak değerlendirebilir. Özellikle başkan Trump'ın öngörülemeyen tarzı ister istemez korkutuyor.
Çekirdek ağ, bir telekomünikasyon kuruluşunun ihtiyaçları için temel hizmetleri sağlayan ağ donanımı, cihazları ve yazılımlarından oluşan bir bileşendir. Çekirdek ağlar için kullanılan cihazlar ve tesisler genellikle switch(anahtar) ve routerlardır(yönlendirici). Dolayısı ile tüm telekomünikasyon ağının sinir sistemi, hatta beyni olarak görülebilir.
Ne Yapmalıyız?
Huawei ve ZTE ürünlerini tümden kullanımdan kaldırmak teknik ve ekonomik açıdan zor. Ama 5G şebekesinde ve eski şebekede alternatiflere yönelecek bir çalışma yapmak önemli. Bu tür kritik yatırımlarda hiçbir ülke/şirkete bağımlı olmamak gerekiyor. AB merkezli Ericsson ve Nokia gibi şirketlere de yer açmamız gerekiyor.
Asıl önemli nokta ise 5G ve sonrasında sadece tüketici tarafında yer almamamız gerekiyor. Mutlaka bu stratejik alana yatırım yapmalıyız. Sonuçta hiçbir üretici babamızın oğlu değil. Kendi teknolojimizi üretmemiz şart. Aslında başlamış bir ULAK projesi var. Ama maalesef yıllardır istenen noktada değil. Başka alternatifler araştırmadan bu projeyi aktif hâle getirmemiz gerekiyor. Sonuçta bu şirketin ürettiği 4.5G baz istasyonları çok az sayıda olsa bile ülkemizde kullanılıyor. Çinli tedarikçilere bu alanı kaptırmamalıyız. Bu sayede Türkiye, hem uluslararası baskıları etkin bir şekilde yönetebilir hem de kendi ulusal güvenliğini ve teknolojik bağımsızlığını güçlendirebilir.
Peki Çinli üreticiler konusunda siz ne düşünüyorsunuz? Sadece fiyat odaklı yaklaşım bize nasıl zararlar verebilir?
Bir sonraki yazıda görüşmek üzere.


