Günümüz dünyasında teknolojinin kalbi olarak kabul edilen yarı iletken devreler, yani çipler, yalnızca ileri teknoloji ürünlerinin değil aynı zamanda günlük hayatımızdaki en basit cihazların bile temelini oluşturmaktadır. Yaklaşık 170 farklı sektörde kullanılan bu küçük mucizeler olmadan modern sanayi çarkının dönmesi açıkça imkansızdır. COVID-19 salgınında yaşanan tedarik krizinde gördük ki çip üretimi ülkeler için hayati bir ulusal güvenlik ve ekonomik bağımsızlık meselesi haline gelmiş bile. Bu durumun en çarpıcı ve en güncel kanıtı ise Hollandalı çip üreticisi Nexperia etrafında dönen uluslararası gerilimdir.
Basit Çiplerin Önemi
Nexperia, Hollanda merkezli bir çip üreticisi olmasına rağmen 2019 yılında Çinli Wingtech Technology’nin çoğunluk hissesini satın almasıyla Çin hakimiyetine girdi. Şirket genellikle tüketici elektroniği, otomotiv ve endüstriyel uygulamalar için kullanılan, görece daha düşük seviyeli (low-end) çipler üretmektedir. Ancak COVID-19 salgınında da gördüğümüz üzere bu çiplerin “düşük teknolojili” olarak kategorize edilmesine rağmen hayati bir öneme sahiptirler. Örneğin bir otomobildeki fren lambalarından yan aynalara kadar yüzlerce güç çipi kullanılmakta. Bu küçük ve düşük teknolojili çipler olmadan üretim yapılamıyor.
Aslında Nexperia, ABD’nin teknoloji alanında Çin’e yönelik artan baskısının ortasında kaldı. ABD, Aralık 2024’te Wingtech’i “kara liste”ye almıştı. Hollanda hükümeti de Washington’dan gelen baskının ardından, Çinli firmanın listeye alınmış olması ve Nexperia’nın Wingtech’in %100 iştiraki olması sebebiyle ihracat kısıtlamaları ile karşı karşıya kalabileceği endişesiyle harekete geçti.
Hollanda’nın Seçimi
Hollanda hükümeti Ekim 2025’te, şirketin Avrupa’daki kritik teknolojilere yönelik bilgi birikimi ve üretim kapasitesinin devamlılığını tehdit eden “ciddi yönetim sorunları ve bunlara ilişkin işaretler” öne sürerek Nexperia’nın faaliyetlerini kontrol altına aldı. Hükümetin bu adımı, şirketin Avrupa’daki çip üretimini Çin’e taşıyacağı endişesini de içeriyordu. Ayrıca mahkeme belgelerine yansıyan iddialara göre Çinli CEO Zhang Xuezheng, Nexperia’nın finansal kaynaklarını WingSkySemi adlı mali sıkıntılar yaşayan başka bir şirketi fonlamak için kullanmak istemiş; şirketin ihtiyacı olan 70-80 milyon dolarlık “wafer” siparişi yerine 200 milyon dolarlık, muhtemelen hiç kullanılamayacak siparişler verilmesini talep etmişti.
Bu jeopolitik kriz hızla yayıldı. Çin misilleme olarak Nexperia ürünlerine ihracat yasağı getirdi. Bu durum Avrupa otomotiv endüstrisini (VW, BMW, Mercedes gibi şirketler dahil) zor durumda bıraktı ve Alman otomotiv tedarikçisi Bosch’un tedarik zincirindeki aksamalar nedeniyle Salzgitter tesisindeki personelini ücretsiz izne çıkarmayı düşünmeye başlamasına neden oldu. Bu örnek, en basit çiplerin bile küresel tedarik zincirindeki kritik rolünü ve bir ülkenin aldığı kararın tüm kıtada nasıl bir ekonomik krize yol açabileceğini gözler önüne sermektedir.
Küresel Bir Paradigma Değişimi
Çip üretimi, 20. yüzyılın en büyük teknolojik devrimi olan transistörün icadıyla 1947’de başladı. Bu sayede elektronik, yazılım, yapay zeka ve havacılık gibi tüm modern teknolojilerin yolu açıldı. On yıllardır küresel düzen “Batı’da tasarla, Doğu’da üret” mantığına dayanıyordu. Ancak COVID-19 salgını sırasında yaşanan tedarik zinciri sorunları, özellikle otomotiv sektöründe üretimin askıya alınmasına neden oldu ve “üretim elimde olmalı” fikrini yeni bir paradigma olarak bize öğretti.
Bugün ABD, 52 milyar dolarlık teşvik paketiyle çip üretimini kendi topraklarına çekmek için uğraşıyor. Geçtiğimiz yazılarda da belirttiğim üzere bu konuda kritik olan Intel gibi şirketlere doğrudan ortak olma yolunu bile seçti.
Peki, Türkiye Bu Stratejik Yarışta Nerede Duruyor?
Aslında Türkiye, 1980’lerin başında attığı ilk adımlarla bu alanda söz sahibi olabilirdi. Bilim insanlarımız 1980’lerin başında 100 nanometre çip tasarımında başarılı oldu. 1976’da Testaş (Türkiye Elektronik Sanayi Ticaret A.Ş.) kuruldu ve çip fabrikası temeli atıldı. Bu dönemde Tayvan’daki TSMC’nin (tüm çip üretiminin %53’ünü tek başına yapıyor) 1987’de, Samsung’un ise 1983’te kurulduğu düşünülürse Türkiye’nin bu alandaki ilk girişiminin ne kadar erken ve kritik olduğu daha net anlaşılabilir.
Ancak ne yazık ki hükümet değişiklikleri ve vizyoner yöneticilerin azlığı sebebiyle proje devam edemedi. Aydın’daki Testaş tesisleri 1997’de kapandı ve daha sonra tüm üretim tesisi hurdaya çıkarıldı.
Türkiye’nin Zorunlu Rotası: Derhal Üretime Başlamak
Bugün Türkiye’de çip sanayisi, ODTÜ MEMS (500 nm ve üzeri üretim yapıyor) ve savunma sanayisine yönelik teknoparklarda geliştirilen tasarımlarla sınırlı durumda. Ancak bu durum değişmek zorundadır.
Mevcut projelere bakacak olursak: TÜBİTAK BİLGEM ve Katar Hamad Bin Khalifa Üniversitesi işbirliğiyle 65 nm çip üretim tesisi kurulması planlanıyor. Bu teknoloji (65 nm, 2007-2010 aralığında kullanılıyordu) eski olsa da ülkemizdeki ihtiyaçların (otomotiv, beyaz eşya vb.) %60-80’ini karşılayabilir. Özel sektör tarafında da Yongatek, Ermaksan, Yital, Aselsan Bilkent Mikro Nano A.Ş. gibi firmalar değişik teknolojilerde çip tasarımı ve üretimi yapmaya çalışıyor.
Unutmayalım ki Nexperia krizi, en basit ve düşük maliyetli yarı iletkenlerin bile bir ülkenin tedarik zinciri için ne kadar vazgeçilmez olduğunu bize tekrar gösteriyor. Artık savaşların yalnızca ordularla kazanılmadığını sürekli görüyoruz. Bugün başlasak bile verimli işletmelere sahip oluşumuz yıllar alacaktır. Türkiye, bağımsızlığını ve ekonomik güvenliğini garanti altına almak için çip üretimini mutlaka en önemli iktisadi yatırımlarından biri olarak görmek zorunda. Dijital geleceğimiz çiplerin küçük yüzeylerinde saklı. Geç kaldığımız bu yarışı tamamen bırakamayız. Koşup yetişmeliyiz.
Çip üretimi ve biz ne durumdayız konusunda yorumlarınızı da lütfen esirgemeyin.


