İnsanlığın geleceği üzerine düşünmeye sevk eden çarpıcı senaryolardan biri daha gündemde. “Tech Workers Prepping for AI Apocalypse” başlıklı haberi soluksuz okudum. YZ gelişiminin olası felaket senaryolarına karşı hazırlık yapan teknoloji çalışanlarının aldığı radikal önlemler bende şok etkisi yarattı. Çok değil sadece birkaç yıl önce Walking Dead dizisi popüler olduğunda da zombi apokalipsine karşı benzer tedbirler alan insanların hikayelerini okumuştuk.
Aklıma kısa bir süre önce okuduğum Nikki Erlick’in Hayatın Ölçüsü (The Measure) adlı romanı geldi. Kitap dünyanın dört bir yanında herkesin kapısına içindeki ipin uzunluğu, kalan ömürlerinin süresine eşit olan kutular bırakılması ile başlıyor. Bir yanda geleceği tamamen belirsiz, potansiyel bir kıyamet tehdidiyle yaşayan insanlar, diğer yanda ise kalan ömrünü öğrenen ya da kutusunu hiç açmadan öğrenmeyi reddeden karakterler. Bu iki farklı “kaderle yüzleşme” durumundaki benzerlikleri karşılaştırmak istedim.
Tehdit Nerede? Belirsizlikte mi, Kesinlikte mi?
Teknoloji çalışanlarının YZ’ye karşı duyduğu endişe, büyük bir belirsizliğe dayanıyor. Bazı araştırmacılar, yapay zekanın “tüm insan yaşamı için varoluşsal tehdit oluşturacak kadar güçlü hale gelme” olasılığını ciddi görüyor. Biyogüvenlik/ekonomik çöküş gibi senaryolardan söz ediliyor ve bunları 10 sene içerisinde görmeye başlayacağımıza işaret edenler var.
Kitaptaki durum tam tersine kesinlikle ilgili: Her kapıya bırakılan küçük kutu, sahibinin “tam olarak kaç yıl yaşayacağının” cevabını barındırıyor. Burada tehdit kutusunu açmayı tercih edenler için geleceğin “fazla” net olması. Görünen o ki hem belirsizlik hem de kesinlik ile tehdit edilebilen varlıklarız.
Hayatta Kalma İçgüdüsü
YZ hazırlıkçılarından biyosığınaklarını kuranlar, güvenli olacağını düşündükleri noktalardan arsalar satın alanlar, dayanıklılık danışmanlığına başlayanlar ve çocuk sahibi olmaktan vazgeçenler var.
Kitapta aslında bir “hayatta kalma hazırlığı” yok. Karakterlerin motivasyonları daha ziyade kalan zamanı en iyi şekilde geçirme yönünde şekilleniyor. Burada zıtlık sadece kutusunu açmayanlar ile açanlar arasında değil, açıp da kısa ip ve uzun ip ile karşılaşanlar arasında da yaşanıyor.
Nasıl Olsa Öleceğiz: Hedonizmin Yükselişi
YZ hazırlıkçıları emeklilik birikimi yapmayı bırakıyor, hatta olan birikimlerini de bundan birkaç sene sonrasını öngöremedikleri için harcamaya yöneliyor. “Zeka yerine karizma ve sosyal etkileşim öne çıkacak” (smart-to-hot) gibi yeni kavramlar öne çıkıyor. Daha uç örneklerde sıra dışı haz deneyimlerini tercih edenler var.
Kitapta kısa yaşam süresi kalan bazı karakterler “nasılsa öleceğiz” diyerek riskli deneyimlere kayabiliyor. Tam tersi uzun yaşam süresi olduğunu bilenler de “nasıl olsa ölmeyecekleri” için ekstrem denemelerde bulunuyor. (Kitapta normal insan yok!)
İlişkiler, İhanetler ve Yeni Değerler
YZ hazırlıkçılarında ilişkilerden vazgeçip YZ güvenliğine kendini adayanlar var. Farklı risk yaklaşımı yüzünden boşanan çiftler bile var. Kitapta da ilişkisi olan bir kısa bir uzun ip sahibi çiftlerde kısa ipi olanın uzun ipliye “hayatını daha uzun ipi olan biriyle” geçirmesi gerektiğini söylediği için ayrılanlar var. İlişkilerde güven/ihanet temaları (başkasının kutusunu izinsiz açma) öne çıkıyor. “Kısa ipliler”e dönük stereotipleştirme ve ayrımcılık toplumsal kırılmalar yaratıyor.
İnsan Olmak
İster kıyamet beklentisi olsun ister bir yaşam süresi bilgisi, bu tarz durumlar bizi varoluşumuzu, değerlerimizi, ilişkilerimizi ve geleceğimizi yeniden düşünmeye zorluyor. YZ sadece bi teknoloji değil, insanları anlam arayışına sürükleyen bir araç.
Hepimizin verdiği tepkiler farklı olsa da yolculuğumuz aynı soruya çıkıyor: Hayatta kalmanın mı, yoksa gerçekten yaşamanın mı peşindeyiz? Ve belki de cevabı kutularda ya da sığınaklarda değil, birbirimize nasıl bağlandığımızda saklı. Çünkü günün sonunda, zeki makinelerin karşısında bile, bizi ayakta tutan tek şey insan olmak.


